REKLAM
mkarakoc
mkarakoc

9
Başlık
8
Entry
24
Beğeni
0
Takip
kullanıcı bilgileri
Üyelik Tarihi:
03.05.2025
Son Giriş:
Bilinmiyor
Durum:
Aktif
Rol:
User
sone 1 hafta önce
1 beğeni
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez,
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
devamını gör
1 beğeni
Nihilizm (hiççilik) bilgi, değer ve varlık felsefesiyle ilgili bir öğretidir. Nihilistlere göre hiç bir şeyin hakikati yoktur. Hiçbir şeyin hakiki bilgisine ulaşmak da mümkün değildir. Bu bakımdan insan eylemlerini Nihilizmbelirleyen ahlaki değerlerden bahsedilemez
Nihilistlere göre insanlar güçlüler ve zayıflar
diye ikiye ayrılır. Mevcut ahlak sistemini Tanrı'ya inanan zayıf insanlar oluşturmuştur
ve bu ahlak sistemi köle ahlakıdır. Bu ahlakın karşısında güçlü insanların oluşturduğu efendi ahlakı vardır. Üstün insan, çağının modası geçmiş değerlerini reddeden, yeni değerler oluşturabilen insandır. Hiçbir değer tanımamayı ifade eden üst bir kavram olarak nihilizmin epistemik, metafizik, sosyal ve politik gibi çeşitli türevlerinden bahsedilebilirse de değersizleştirmenin sosyal hayattaki en yıkıcı boyutu tüm ahlaki değerlere açıkça cephe alan ve onları yok edilmesi gereken insanlığın ürettiği bir hastalık olaraNihilizm (hiççilik) bilgi, değer ve varlık felsefesiyle ilgili bir öğretidir. Nihilistlere göre hiç bir şeyin hakikati yoktur. Hiçbir şeyin hakiki bilgisine ulaşmak da mümkün değildir. Bu bakımdan insan eylemlerini belirleyen ahlaki değerlerden bahsedilemez
Nihilistlere göre insanlar güçlüler ve zayıflar
devamını gör
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp "Öfkelendiğimiz kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de
aktarabilecekken niye bağırırız?" diye sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu nedenle kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.
Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir. Bu nedenle tartıştığınız zaman aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun.
devamını gör
3 beğeni
Biz müslümanlar, İslam medeniyetinin temsilcileriyiz. İnsanların onur ve haysiyetini ayaklar altına alacak tutum ve davranışlar bize asla yakışmaz. Ayrıştırmak, ötekileştirmek, dışlamak, hor görüp ayıplamak hayatımızın hiçbir alanında yer bulamaz. Rabbimizin nazargahı olan bir kalbi kırmak, bir gönlü incitmek, Müslüman kimliğimizle asla bağdaşmaz. O halde birbirimizin hak ve hukukuna saygı gösterelim. Farklılıklarımızı en büyük zenginliğimiz bilelim. ...
devamını gör
REKLAM
tanrı 6 ay önce
3 beğeni
Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar.
Giordano Bruno
cahil 6 ay önce
3 beğeni
Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın külü yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu, hedefi, yolu yalandır
İnsan bir deryadır, ilimde mahir
devamını gör
sözün özü 7 ay önce
5 beğeni
Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemlerin rızkın veren var
Yaptığın hatadan habersiz sanma
Kara karıncayı gece gören var
Hakkın toprağında mülküm var deme
devamını gör
sözün özü 7 ay önce
3 beğeni
Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar
Güneş yalnız da olsa etrafına ışık saçar
Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık
Kargalar sürü ile kartallar yalnız uçar
Ömer Hayyam
sone
Edebiyat • 1 hafta önce
1 entry • 33 görüntüleme
nihilizm hiççilik nedir
Genel • 1 hafta önce
1 entry • 32 görüntüleme
öfkelenince neden bağırırız
Genel • 5 ay önce
1 entry • 66 görüntüleme
sakın incitme canı
Genel • 6 ay önce
1 entry • 57 görüntüleme
tanrı
Genel • 6 ay önce
1 entry • 60 görüntüleme
cahil
Genel • 6 ay önce
1 entry • 57 görüntüleme
sözün özü
Genel • 7 ay önce
2 entry • 56 görüntüleme
İlk arabamız Behzat Ç dizisinden efsane kırmızı Volkswagen Beetle
Entry görseli
https://youtu.be/oWaZtgw-vrA?si=LxDmVWZNevtYom16

1992 Los Angeles Olayları (genellikle "Rodney King Olayları" olarak da anılır), Amerika Birleşik Devletleri'nin yakın tarihindeki en yıkıcı sivil kargaşalardan biridir. Olayların temelinde, Los Angeles Polis Departmanı (LAPD) ile özellikle Afrikalı-Amerikalı topluluk arasındaki derin ve uzun süredir devam eden ırksal gerilim, polis şiddeti ve ekonomik eşitsizlik yatıyordu. Olayları ateşleyen doğrudan kıvılcım, 3 Mart 1991'de yaşanan bir olay ve ardından gelen hukuki süreç oldu. O gece, şartlı tahliyede olan Afrikalı-Amerikalı Rodney King, yüksek hızlı bir polis takibinin ardından dört LAPD memuru (Laurence Powell, Timothy Wind, Theodore Briseno ve Stacey Koon) tarafından durduruldu. Amatör bir kameraman olan George Holliday tarafından tesadüfen videoya çekilen olayda, memurların yerde yatan King'e defalarca copla vurduğu, tekmelediği ve şok tabancası kullandığı görüldü. Bu kaset, ulusal medyada defalarca yayınlanarak polis şiddetini somut bir şekilde gözler önüne serdi ve büyük bir kamuoyu tepkisine yol açtı.

Olayların patlama noktası, bir yıl sonra, 29 Nisan 1992'de bu memurların yargılandığı davanın sonuçlanmasıyla geldi. Dava, gerilimi azaltmak amacıyla, ağırlıklı olarak beyazların yaşadığı ve polis ailelerinin yoğunlukta olduğu bir banliyö olan Simi Valley'e taşınmıştı. Çoğunluğu beyazlardan oluşan jüri, üç memuru tüm suçlamalardan beraat ettirdi; dördüncü memur hakkındaki bir suçlamada ise karara varılamadı. Bu karar, Los Angeles'taki Afrikalı-Amerikalı topluluk başta olmak üzere, adaletin sağlanmadığını düşünen milyonlarca insan için bir şok etkisi yarattı. Kararın açıklanmasından sadece birkaç saat sonra, South Central Los Angeles'taki Florence ve Normandie kavşağı, öfkenin ilk patlama noktası oldu. Reginald Denny adında beyaz bir tır şoförü, aracından zorla indirilerek kalabalık tarafından feci şekilde dövüldü ve bu anlar helikopterden canlı yayınlandı. LAPD'nin bölgeden çekilmesi ve duruma müdahalede geç kalması, şiddetin hızla kontrolden çıkmasına ve şehrin dört bir yanına yayılmasına neden oldu.
Bir pazarlama efsanesi olan Red Bull ile başlayalım.

Red Bull'un kuruluş hikayesi, Avusturyalı bir pazarlama yöneticisi olan Dietrich Mateschitz'in 1980'lerin başında Tayland'a yaptığı bir iş seyahatine dayanıyor. Mateschitz, jet lag (uçuş yorgunluğu) yaşadığı bu seyahatte, yerel olarak popüler olan ve kamyon şoförleri ile işçiler tarafından uyanık kalmak için tüketilen "Krating Daeng" (Kırmızı Gaur) adlı içeceği denedi ve mucizevi iyileştirici etkisinden etkilendi. Orijinal formülü Batı damak tadına uyarlayarak ve Taylandlı iş ortağı Chaleo Yoovidhya ile ortaklık kurarak 1984 yılında Red Bull GmbH'yi kurdu. Yaklaşık üç yıl süren titiz bir formül, ambalaj (gümüş-mavi, ince ve uzun kutu tasarımı) ve marka konumlandırması çalışması sonrasında, Red Bull Enerji İçeceği ilk kez 1 Nisan 1987'de Avusturya'da piyasaya sürüldü ve bu lansman, enerji içecekleri adında yepyeni bir ürün kategorisinin doğuşunu simgeledi. Piyasaya sürüldüğü ilk yıllarda, alışılmadık tadı ve yüksek fiyatı nedeniyle şirket ciddi zararlarla karşılaşmasına rağmen Mateschitz, potansiyele inanmaya devam etti ve markasının kendi pazarını sıfırdan yaratması gerektiğini fark etti. Tayland'daki düşük gelirli işçilere yönelik konumlandırmanın aksine, Red Bull'u Batı'da premium fiyatlı, lüks ve yüksek enerjili bir ürün olarak konumlandırdı ve bu durum Mateschitz'i tamamen gerilla pazarlama stratejisine yöneltti.

Red Bull'un pazarlama dehası, tam anlamıyla gerilla pazarlama taktiklerini temel aldı. Şirket, geleneksel reklamlara büyük bütçeler harcamak yerine, düşük maliyetli ancak yüksek etki yaratan yaratıcı yöntemler kullandı. Bunun en bilinen örneği, ilk yıllarda "Red Bull ekibi" adı verilen üniversite öğrencilerinin işe alınmasıydı. Öğrenciler, üzerinde devasa Red Bull kutusu maketlerinin bulunduğu özel araçlarla (Mini Cooper'lar gibi) üniversite kampüslerinde, kütüphanelerde, barlarda ve gece kulüplerinde gezinerek, doğrudan hedef kitleye ücretsiz ürün örnekleri dağıttılar. Bu, ürünü genç ve trend belirleyici kitle arasında "havalı" ve "aykırı" bir imajla tanıttı ve kulaktan kulağa yayılan devasa bir pazarlama etkisi yarattı. Bir diğer klasik gerilla taktiği ise, markanın popülerlik algısını yaratmak amacıyla özellikle İngiltere'deki yoğun gece kulüplerinin ve barların tuvaletlerine boş Red Bull kutularının bırakılmasıydı. Bu yöntem, tüketicide markanın zaten popüler olduğu izlenimini yaratarak deneme isteğini artırdı.
Ressam: Théodore Géricault Tarihi: 1818–1819

Tablo, 1816 yılında Senegal açıklarında karaya oturan Fransız fırkateyni Méduse'nin kazazedelerinin yaşadığı dramı anlatır. Kaptan ve subayların cankurtaran sandallarıyla kaçmasının ardından, 150 kişi derme çatma bir sala mahkûm edilmiş ve 13 gün boyunca açlık, susuzluk ve yamyamlıkla mücadele etmiştir. Géricault, kurtarılmadan hemen önceki anı, umutsuzluk içindeki figürleri ve en tepede kurtuluş gemisine i�...
Entry görseli
Günümüzde gelişmiş ekipmanlarla bile zorlu bir tırmanış olan 3916 metrelik Erciyes Dağı’nın zirvesine çıkan ilk Türk kadının hikayesi, azmin ve Cumhuriyet ruhunun en güzel örneklerinden biridir. Bu öncü isim: İlmiye Bergman.

Hikâye, dağcılığın Türkiye’de henüz emekleme aşamasında olduğu, kadınların spor alanında bu denli zorlu mücadelelere girmesinin pek de alışılmadık olmadığı bir dönemde, 26 Temmuz 1936’da Kayseri’de başlıyor. Henüz 22 yaşında olan İlmiye Hanım, o günkü imkânlarla, birçoğu askerlerden oluşan bir grupla tırmanışa katıldı. Öyle ki, grupta Türkiye Cumhuriyeti’nin 5. Cumhurbaşkanı olacak olan dönemin Üsteğmeni Cevdet Sunay da bulunuyordu.

İlmiye Bergman, tüm zorluklara rağmen o heybetli volkanik dağın zirvesine ulaşarak sadece kişisel bir zafer kazanmadı; aynı zamanda kendisine "İlk Türk Kadın Dağcı" unvanını kazandırdı. Onun bu eylemi, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kadına verdiği özgürlük ve bireysel başarı potansiyelinin somut bir göstergesiydi.
Entry görseli
İkinci Dünya Savaşı'nın en tuhaf kahramanlarından biri, Polonya İkinci Kolordusu'nun resmi personeli olan bir Suriye boz ayısıydı: Er Wojtek. Bu devasa, bira seven savaşçı, sadece bir maskot olmaktan çok uzaktı; tarihin en zorlu cephelerinden birinde askerlere gerçek bir er gibi yardım etti.

Wojtek'in askerlik macerası, 1942 yılında İran'da, annesi ölmüş küçük bir yavruyken başladı. Polonyalı askerler tarafından bulunan ayı, kısa sürede birliğin neşe kaynağı oldu. Adını Lehçede "mutlu savaşçı" anlamına gelen Wojtek koydular ve onu biberonla beslediler. Büyüdükçe favori yiyecekleri bal, meyve ve askerlerin paylaştığı bira oldu; hatta askerlerle güreşmek ve sigara içiyormuş gibi yapmak en büyük eğlencesiydi.

Ayının resmi bir asker olmasının nedeni ise tamamen bürokrasiydi. 1944'te birlik, İtalya'daki kritik Monte Cassino Muharebesi'ne katılmak üzere gemiyle sevk edilecekti. Liman kuralları hayvanların gemiye binmesini yasaklayınca, Polonyalılar pratik bir çözüm buldu: Wojtek'e bir kimlik numarası ve er rütbesi vererek onu resmen askeri personel yaptılar.
Entry görseli
Jan Matejko’nun asıl adı “Stańczyk” olan, tam adıyla “Kraliçe Bona’nın sarayındaki baloda, Smolensk’in kaybı karşısında Stańczyk” tablosu, Polonya’nın çöküş dönemini simgeleyen en güçlü eserlerinden biridir; normalde saraylarda eğlenceyi ve kahkahayı temsil eden soytarı Stańczyk’in bile derin bir suskunluk ve hüzünle resmedildiği bu sahne, devletin içten içe yıkılışını ve yaşanan trajedinin ağırlığını anlatır. Matejko, ayrıntılarla ...
Entry görseli
Yüksek enflasyonun en büyük illüzyonu şudur: Orta sınıf fakirleştikçe, dışarıdan bakan birine göre hâlâ zenginmiş gibi gözükmeye devam eder. Birikim yaptıkça, hayalindeki eşyaların ve metaların giderek kendinden uzaklaştığını fark eder. Bu yüzden parasını gezmeye, eğlenceye ve kıyafete harcar. Aslında bu bir tür “öğrenilmiş çaresizlik”tir; birikim yapmak, hayallerin ulaşılmaz olduğunu görmekle sonuçlanır ve insanlar kısa vadeli tatminlerle denge ...
Eylül ayı geldi mi Anadolu’da kadınların üstüne bir telaş çöküyor, özellikle de annemin. Bu telaş öyle böyle değil; sanki kış ayları değil de kıtlık kapıda, savaş eli kulağında… Oysa şunun şurasında 2-3 ay kış yaşıyoruz, ona da kış denirse tabii. Ama annem, sanki önümüzde en az 6 ay sürecek zorlu bir dağ hayatı varmış gibi salçalar kaynatılıyor, tarhanalar seriliyor, kurutmalıklar ipe diziliyor, turşular kuruluyor. Evde asla bitmeyen hummalı bi...
Entry görseli
sevgili yazarlar erciyes sözlük şiir yarışması 2025 sonuçlandı.

3. asiyegenç
https://erciyessozluk.com/baslik=hikayede-adsiz?entry=530
Bazı insanlar vardır. öyle bir özgüven değil bu, başka bir şey… hayat boyu kendilerini sorgulamadan, yaptıkları hiçbir şeyin sorumluluğunu almadan yaşarlar.

Kendi duyguları hep en önemli olandır. kendi yorgunlukları, kendi öfkeleri, kendi ihtiyaçları… senin duyguların mı? ya abartılı bulunur ya da manipülasyon sanılır. empati yoksunu olmakla kalmazlar; seni susturmayı da görev edinirler. çünkü eğer sen konuşursan, onlar kendileriyle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Ve onlar bunu hiç ama hiç istemez.

İsterler ki onlar yanlış yapsın, sen göz yum. onlar sana ağır laflar etsin, sen alttan al. sen onların hayatındaki her rolü üstlen — arkadaş ol, sırdaş ol, destek ol, tahammül eşiği ol… ol da ol, ol da ol...
amerika’nın iran’ın stratejik noktalarını bombalamasıyla birlikte dünya, soğuk savaş sonrası en tehlikeli döneme girmiş olabilir. gelen ilk bilgiler, hedef alınan noktaların iran’ın hava savunma sistemleri, radar üsleri ve nükleer altyapısı olduğunu gösteriyor.

olayın hemen ardından iran, çin ve rusya’dan resmi olarak destek talep ettiğini duyurdu. bu gelişmeler, klasik diplomatik restleşmenin ötesine geçmiş gibi duruyor. eğer iran topyekûn bir karşıl�...
Merhaba sevgili yazarlar, artık görsel de ekleyebiliyoruz. Entry yazarken sağ alttaki + butonunu patileyerek istediğin resmi yükleyebilirsin. İster sokaktaki en sevdiğin simitçi, ister benim bu harika pozum olsun… Özgürsün.
Entry görseli
SEVDAM

Gönül kuşum yâre doğru
Uçar sevdam sevdam diye.
Zehir olsa aşk şarabın
Seni düşünmek ki dondurucu bir soğuk
Seni sevmek ki yakıcı bir ateş
Sonra kuşlar ötüyor içimde seni sevince
Kuşlar ötüyor içimde
Kulak versen duyabilirsin
BİLMEDEN OLDU
Sonrasını hiç düşünmedim.
Bir kaç güzel kelime,
Belki tatlı bir gülüş,
Birkaç gül kokulu şiir.
ölüm kavramını insan zihninin en sembolik yüzleşmelerinden biriyle buluşturan ikonik bir tema. bu temanın en çarpıcı örneği ise ingmar bergman’ın 1957 tarihli det sjunde inseglet yani yedinci mühür filminde karşımıza çıkar.

filmde, haçlı seferlerinden yorgun ve inançsız bir şekilde dönen bir şövalye olan antonious block, veba salgınının kasıp kavurduğu isveç kıyılarına adım atar. orada karşısına çıkan siyah cüppeli ölüm figürüne meydan okuyarak onunla bir satranç oyunu başlatır. bu oyunun sonucu şövalyenin kaderini belirleyecektir. bu anlatı, ölüm karşısındaki insan direncini, anlam arayışını ve kaçınılmaz sona karşı verilen son entelektüel mücadeleyi simgeler.

bergman bu sahneyi yaratırken yalnızca dramatik bir anlatım kurmamış, aynı zamanda görsel olarak da unutulmaz bir imge oluşturmuştur. yönetmenin bu ikonik sahne için ilham aldığı eser ise albertus pictor adlı ortaçağ isveçli bir ressama ait bir kilise duvar çizimidir. tablonun adı: “death playing chess” (ölüm satranç oynuyor). bu fresk, 15. yüzyılda täby kilisesi’nin duvarına işlenmiş olup ölümle karşı karşıya gelen bir adamı, satranç tahtası başında resmeder.
Tiran, antik Yunanca kökenli bir kelime olup, zorba yönetici anlamına gelir.
Halkın iradesini hiçe sayarak baskıyla yöneten hükümdar ya da liderler için kullanılır. Modern anlamda diktatörle eşdeğer olabilir.
google’ın veo 3 isimli video yapay zekasını tanıtmasından sonra sosyal medya, özellikle instagram keşfet bölümü, yapay zeka ile hazırlanmış içeriklerle dolup taştı. başlangıçta etkileyici ve çığır açıcı gibi görünse de, zamanla bu alanın da diğer trendlerde olduğu gibi bir doygunluk noktasına ulaşacağı aşikâr.

şu anda keşfette karşıma sürekli yapay zeka röportajları, deepfake sunucular, promptlarla üretilmiş sahte röportajlar çıkıyor. bazıları gerçekten iyi, bazıları ise sadece “çıkmış olmak için çıkmış” içerikler. bu noktada içerik kalitesi, izleyiciyle kurulan bağ ve yaratıcılık belirleyici olacak. kalitesiz işler tıpkı geçmiş dönemlerdeki “herkesin podcast yaptığı dönem” gibi bir süre sonra elenecek.

benim şu an vongo isminde takip ettiğim bir yapay zeka maymun influencer var, evet, yanlış duymadınız: bir maymun. ama içerikleri o kadar düzenli, akış o kadar sağlam ki, gerçekten keyif alıyorum. bu, aslında yeni dönemin bir ön izlemesi gibi. eskiden komedyen, müzisyen ya da fotoğrafçı takip ederdik; artık belki de yapay zekaların yönettiği dijital karakterler takip edilecek.
sıkça miyavlamalar aradında duydum ki: “heh, bu da ekşi’ye benziyo, boşver.”

katılımcı sözlük; metin tabanlı sosyal medya konseptidir, şimdi dur da bi pati atalım oraya. tek sözlük ekşi değil, olmadı da hiçbir zaman. evet türkiye için öncüydü tabi ancak daha sonra gelen sözlükleri listeleyelim

uludağ sözlük var mesela, benim de tüylerim rahat ederdi orada.

Henüz takip ettiğiniz başlık bulunmuyor.

Başlıkları takip etmek için başlık sayfasındaki takip butonunu kullanabilirsiniz.